Bir varmış bir yokmuş.
Gün boyunca güneş ışığını yutarak mavinin en güzel tonuna bürünen, gece ay ışığıyla dans edip aşıkları coşturan muhteşem nehrin ortasından aktığı dünyanın en görkemli kadim kentinde Esmeralda adında bir kadın yaşarmış. Hayat dolu, neşeli, güzel olan her şeye meraklı bu genç kadın kumaşın hası için Hindistan’a, taze baharat için İran’a, elişi göz nuru yünlüler için Keşmir’e gitmeye üşenmez her gittiği yerde en güzel en özel en nadir olanı bulur seçermiş. Bir gün kendi yaşadığı kentin sokaklarında gezerken bir köşede birbirinden güzel eskizler ve tablolar gözüne ilişmiş. Gidip yakından bakıp incelerken eserlerin asıl değerinin çok altında fiyatlandırılıp üstelik resimlerin tek bir kişinin elinden çıkma olduğunu anlayınca hemen kimin yaptığını sormuş satıcıya.
-Kimdir bu marifetli kişi beni tanıştırır mısın satıcı?
-Her çarşamba sabahtan gelir bırakır resimleri, tanışmak istersen bir dahaki çarşamba sabah gel burada bekle.
Esmeralda resimlere hayran hayran bakıyor gözünü alamıyormuş. Tüm detayları tek tek inceliyor, fırçanın ustalığına ayrı tuvale yansıyan ambiyansa ayrı tutuluyormuş. Nasıl bir iç dünyası var kim bilir nasıl bir insan böyle muhteşem işleri yapan diye düşünmekten kendini alamıyormuş. Çarşamba’yı iple çekmiş ve sonunda o gün geldiğinde olanca heyecanıyla çarşıya inip o dükkâna gidip beklemeye başlamış. Beklerken tabloları tek tek inceliyor içlerindeki dünyada kayboluyor zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyormuş. Derken kapıdan genç bir adam girmiş elinde büyükçe bir dosyayla. Dükkânın sahibi “işte geldi” demiş, kısa bir açıklama ve tanıştırma girizgahından önce.” Bu hanımefendi geçtiğimiz hafta resimlerini çok beğendi seninle tanışmayı bekliyor saatlerdir burada”. Esmeralda gözleri ışıldayarak yerinden kalkıp genç adama doğru ilerlemiş, oldukça çekingen hatta utangaç adam bir adım geriye gidip durmuş. Teşekkür ederim beğeninize demiş zar zor duyulan bir ses tonuyla. Esmeralda elini uzatmış “çok memnun oldum sanatınız çok etkileyici gerçekten, ben Esmeralda” , dedikten sonra sanatçı elindeki dosyayı tozlu bir masaya bırakıp yavaşça elini uzatırken “teveccühünüz, benim adım Claude”, tokalaşmayı kısa kesip hemen kolunu geri çekmiş. Dükkân sahibi bu ikisini yalnız bırakıp işinin başına dönünce Esmeralda heyecanla sormuş; “sizi tanımak ne büyük şeref, böyle bir yetenekle daha önce karşılaşmamış olmaksa çok tuhaf. Siz nerde yaşıyorsunuz daha önce neden görmedim sizi?”
Claude yumuşak ses tonuyla “ben yıllardır burada yaşıyorum, burada doğdum büyüdüm lakin pek evimden çıkmam, resimlerimle ilgilenen simsar bulamadım daha önce bu ilk oluyor, ondandır karşınıza çıkmaması” demiş.
Ama nasıl olur demiş Esmeralda, bu muazzam sanat eserleriyle nasıl ilgilenilmez?
Biliyorsunuz demiş Claude, buralarda çıplaklık pek hoş karşılanmaz.
Ancak sanat tarihinden bihaber olanlarla sanattan ve estetikten anlamayan yobazlardır onlar diye atılmış Esmeralda, müsaade ederseniz sizin sanatınızın eşsizliğini anlayacak kıymet bilecek dostlarıma göstermek hatta sizi onlarla tanıştırmak isterim demiş.
Claude bunu duyunca çok memnun olmuş, saklayamamış da duygularını yüzüne, gözlerine yansımış sevinci. İçinde bir umut belirmiş, yıllardır yaşadığı tüm olumsuzlukların onda yarattığı gri ağırlık az da olsa hafifleyivermiş. Bu kadının sanatına gösterdiği yakınlığın içten ve samimi olduğunu anlamış, uzun zamandır ilk kez huzuru yüreğinde hissetmiş.
Esmeralda ve Claude ‘un dostluğu günden güne ilerlerken Esmeralda’ nın hayranlığı da günden güne artıyormuş. Sanatçı dostu için davetler veriyor, onu yaşadıkları kentin en büyük sanatseverlerine tanıtıyor, eserlerini görmelerini sağlıyormuş. Claude tanındıkça hayranları oluyor ve giderek eserleri çok daha yüksek meblağlarda alıcı bulabiliyormuş. Derken bir gün Esmeralda’ nın davetinde yaşadıkları kentin en önemli sanatseveri Claude’un eserlerini yakından görme fırsatı bulmuş ve çok etkilenmiş. Esmeralda zaten böyle olacağından eminmiş daveti tasarlarken o nedenle olanlara hiç şaşırmasa da Claude bu haberi duyunca hem çok şaşırmış hem sevinçten çılgına dönmüş. O güne değin Claude’ un yaptığı ne kadar eser varsa hepsini almış bu önemli sanatsever. Artık Claude dünyanın en önemli müzelerine ulaşma imkânı olan mühim bir sanatçı olduğundan çarşıdaki simsarların tozlu raflarında değerinin altında fiyatlara eserlerini satmak zorunda kalmayacak emeğinin, zanaatının karşılığını alacağı bambaşka bir döneme girmiş. Her zaman hayalini kurduğu o renkli ışıltılı dünya, zenginlerin ihtişamlı davetleri, fraklı partiler, kristal sürahiler, gümüş tepsiler, eldivenle servis yapan uşaklar ona kısa bir süre öncesine dek çok uzak görünen ne varsa artık elinin altındaymış ve bundan inanılmaz bir haz duyuyormuş.
Eserlerinin tümünü alan sanatsever bir gün Claude adına bir davet vermek üzere Esmeralda’ dan mükellef bir parti organize etmesini istemiş. Esmeralda hemen hazırlıklara başlamış, davetliler listesiyle davet menüsünü yaptıktan sonra herkesi tek tek aramış. Claude kendi adına verilecek olan bu partiden onur duyarak büyük bir mutlulukla gelmiş. Uzun ve çok şık masada kadehler onun için kalkıyor, birbirinden nefis yemekler servis edilirken Claude’ un eserlerindeki çıplaklığa dair birkaç espri yapılmış masada. Esmeralda hemen Claude ‘a bakmış ve gözleriyle bunun yalnızca bir espri olduğunu üstünde durmaya değmeyeceğini ifade etmiş. Daha sonra daveti veren sanatsever tüm misafirleri yemek sofrasından alıp Claude’ un eserlerini yakından görmeleri için başka bir alana çağırmış. Bu sefer de Claude eserlerinin tümünün tek bir odada toplanmış olduğunu gördüğü için çok üzülmüş, bu kadar büyük bir mekânda neden tek bir odaya sıkıştırıldı resimlerim neden dağınık halde farklı yerlere yerleştirilmedi diye içerlemiş. Davete gelirken yaşadığı gururla karışık sevinç anında yerini karamsarlığa bırakmış ve Esmeralda sevgili dostunun bu halini görünce hem çok şaşırmış hem de üzülmüş. Daveti erkenden terk eden Claude ‘un ardından gidip neler olduğunu anlamaya çalışsa da Claude o an hiçbir şey söylemeden terk etmiş orayı.
Ertesi gün ve daha ertesi gün Esmeralda Claude ‘u üzen şeyin ne olduğunu ısrarlı sorularıyla öğrenmiş sonunda. Elbette kimsenin olayları bir sanatçı hassasiyetiyle değerlendiremeyeceğini ve kendisinin de bu denli ince düşünüp üzülebileceğini önceden kestiremediği için önce kendi adına sonra da daveti veren sanatsever adına çok özür dilemiş ve o gün orada Claude ‘a söz vermiş, bir şekilde bu hataları telafi edeceğine. Hemen soluğu sanatseverin yanında almış ve ona gayet açık ve net bir şekilde bir sanatçının eserlerinin tümünü bir odaya hapsetmenin başta bir sanatsevere yakışmayacağını sonra da bunun sanatçıya yapılabilecek en büyük hakaretlerden biri olduğunu söylemiş. Sanatsever duydukları karşısında şaşırmış zira kimse onun sanatseverliğini veya davranışlarını sorgulayamazmış ona göre. Oldukça öfkelenmiş bu sözlere ve Esmeralda’ yı bir daha görmemek üzere kovmuş. Esmeralda ise haklıdan ve doğrudan yana tavır aldığı için zerrece pişmanlık ya da üzüntü duymadan terk etmiş orayı arkasına bile bakmadan.
Aradan günler, aylar, yıllar geçmiş. Esmeralda kendi sakin dünyasında yine güzelliklerin peşinden giderek yaşamaya devam ediyor Claude ise sanat dünyasında şöhretine şöhret katarak yaşamını sürdürüyormuş. Ne var ki o akşam yemekte ve sonrasında olanları bir türlü hazmedemiyor ne yapsa unutamıyormuş. O davetten sonra yaptığı resimlerde sürekli o gece davette ona yaşatılan negatif duyguları temsil eden mizansenler tasarlayıp resmediyor ama yine de söküp atamıyormuş içinden öfkesini. Yetmiyormuş ona hiçbir resimle haykırdığı öfke ve şiddet temsili. Soğutamıyormuş ne yapsa yüreğindeki acıyı. Bir gün bir dostuyla sohbet sırasında resimlerinde yarattığı karakterleri ve ortamı hala o akşam yaşadığı korkunç duyguların etkisiyle meydana getirdiğini anlattığında arkadaşı ona sormuş; “peki o halde neden öfkenin kaynağı olan kişilere direkt olarak yansıtmıyorsun açıkça öfkeni? Belki bunu yapmadığın için ne yapsan olmuyor bir türlü yetmiyor kurtulmana bu öfkeden ve kısır döngüye dönmüş debeleniyorsun yıllardır onu gerçek adresine yönlendirmediğinden” demiş. Claude bir süre bunu düşündükten sonra o kadar zengin ve güçlü insanlara asla gerçek duygularını belli edecek kadar cesur ve öz güvenli olamadığını fark etmiş. Eğer bu insanları küstürürse eski fukara günlerine geri dönmekten çok korkuyormuş. Ama içini kemirip duran bu lanet öfkeden de kurtulmanın bir yolu olmalı diye hayıflanıyormuş.
Bir gün Esmeralda dostunu merak edip onu görmek istemiş, Claude’ un atölyesinde buluşmuşlar. Giderken ona çok sevdiği fıstıklı lokumdan götürmüş. Hem yeni yaptığı resimleri görmek hem de sağlığı, morali iyi mi diye emin olmak istermiş. Atölyede Claude onu hoş ama mesafeli bir edayla karşılayıp içeri almış. Atölyenin ortasında insan boyu ve genişliğince bir altın kütle duruyormuş. Esmeralda büyük camlardan sızan güneş ışığının üstüne vurup göz kamaştıran parlaklık saçan bu altın yığınını görünce şaşkınlığını gizleyemeden sormuş, “bu da nedir böyle göz kamaştırıcı.” Claude hafif bir tebessümle, som altın demiş. Esmeralda sıcak ve içten tebessümüyle, “sevgili dostum iyi kazandığını biliyorum ama kazancını som altın olarak atölyenin ortasına yerleştirmen beni şaşırttı doğrusu” demiş.
Claude; “bu yakında yapmak istediğim heykelin malzemesi sevgili Esmeralda. Bundan sonra heykel de yapmak istiyorum ve müsaade edersen senin bir heykelini yapmak istiyorum” demiş.
Esmeralda hem çok şaşırmış hem müthiş onur duymuş bu teklif karşısında. İnanamıyorum demek benim heykelimi yapacaksın? Nasıl, nerden aklına geldi bu fikir?
Epeydir aklımdaydı demiş Claude, birebir ölçünde her detayını tam olarak canlandırmak istiyorum. Doğum lekesinden et benine sana ait ne varsa birebir heykele yansıtacağım, tabii sen de istersen?
İstemez olur muyum diye çığlık atmış Esmeralda, hayran olduğum sanatçı dostum beni bir eserle ölümsüzleştirecek, buna kim hayır diyebilir?
Aradan günler, haftalar, aylar geçmiş. Claude atölyesinde uzun ve hummalı bir çalışmaya dalmış kimseciklerle görüşemiyor sadece arada yemek ve uyku için ayrılıyormuş heykelin başından.
Bir sabah günün henüz aydınlandığı dakikalarda kent meydanındaki saat kulesinin dibinde günün ilk ışıklarıyla muazzam parlaklık saçan bir kütle fırıncıların dikkatini çekmiş. Uzaktan ne olduğunu anlayamamışlar, biraz bakınca kımıldamadan duran bir cisim olduğunu tahmin edip ona doğru tedirgin adımlarla yaklaşmışlar. Biraz daha yaklaştıklarında bunun altın renginde bir kadın bedeni olduğunu anlamışlar. İyice yaklaşmışlar ve sadece bir heykel olduğunu anladıklarında hemen yetkilileri aramışlar. Heykel üzerinde yapılan incelemelerde heykelin yüksek bir yerden düştüğüne dair ize rastlanmasa da yapılırken heykeltraş tarafından omurgada üç kırık, boyun ve kafatasında kırıklar, köprücük kemiği, sol dirsek ve sağ alt kolda kırıklarla sağ kalça ve sağ uyluk kemiğinde kırıklar olduğu, heykelin bu kırıklarla yapıldığı anlaşılmış. Heykelin Esmeralda’ ya olan benzerliği hatta aynılığı da herkesin dikkatini çekmiş ne var ki Esmeralda ‘nın nerede olduğunu kimsecikler bilmiyormuş.
Follow on Bluesky: pinary.bsky.social