(scroll down for English)
Kierkegaard, acı ve ıstırabın insan deneyiminin kaçınılmaz bir parçası olduğuna ve bunların kişisel gelişime ve kendini daha derinden anlamaya yol açabileceğine inanıyordu. Acıdan kaçınmaya veya acıdan kaçmaya çalışmamamız gerektiğini, bunun yerine onu kucaklamamız ve onu ruhsal ve duygusal gelişim için bir fırsat olarak kullanmamız gerektiğini savundu.
Aristo ise farklı olarak mutlu olmanın hayatın nihai amacı olduğunu öne sürdü. Mutluluğun veya *eudaimonia’nın erdemli bir hayat yaşayarak ve bir insan olarak potansiyelini gerçekleştirerek elde edildiğine inanıyordu. Aristo’ya göre mutluluk, geçici haz veya tatmin duygusu değil, erdemli ve mükemmel bir hayat yaşayarak elde edilen uzun vadeli bir varlık haliydi. Peki neydi bu erdemli olma hali? Aristo erdemli yaşamı üç kısma ayırmış. Bilgelik, anlayış ve pratik beceriler gibi entelektüel erdemler. Cesaret, adalet, cömertlik ve nezaket gibi ahlaki erdemler. Arkadaşlık, topluluk ve iş birliği gibi sosyal erdemler. Tüm bunların yaşamda uygulayarak, alışkanlığa dönüşerek gelişebileceğini de söylüyor. Bu erdemleri geliştirerek kişi eudaimonia’ ya götüren tatmin edici ve anlamlı bir hayat yaşayabilir.
Şimdi bize teorileriyle geçmişten ışık tutan, fikir penceremizi aydınlatan filozofları bir kenara bırakıp bugüne gelelim ve yaşadığımız çağ içinde günlük hayatlarımızdan bazı örnekleri bu felsefi düşünceler ışığında değerlendirelim. Çok kısa süre önce yaşadığımız ve gerçek bir toplumsal travmaya dönüşecekken seçimlerin gölgesinde unutulan depremi düşünün. Binlerce insanın aslında ufak yaralarla veya daha az kayıplarla atlatabileceği bir doğa olayında henüz sayısının bile net açıklanmadığı çok büyük kayıp yaşadık. Çoğu insan kâğıt gibi dağılan milyonluk konutların altında, yardım zamanında ulaşmadığı için can verdi. Şehirler tarihleriyle birlikte silindi. Bu sıralı felaketler yaşanırken bazılarımız deprem bölgesine çok uzakta ve hiç yakınını kaybetmemiş olsak da bulunduğumuz yerden yardım etmek için STK’lar ve dernekler üzerinden seferber olduk. Gecesini gündüzüne katarak hummalı çalışma içine girenler dışında haberi alır almaz deprem bölgesine insani yardım götürmeye giden gönüllüler oldu. Bu gönüllüler arasında ilk yardım ve deprem konusunda eğitimi olanlar olduğu gibi yemek yaparak, çadır kurarak dayanışma gösterenlerle çocuklara psikolojik destek vermek üzere gidenler de vardı. Bazılarımız geceleri uyuyamadı, yattığı yer battı yediği yemek boğazından geçmedi ne olduğu yerde durabildi ne varıp oralara gidebildi ve bunun acısını derinden hissetti. O esnada bir gazetenin köşe yazarı toplumsal acının doruk noktasında olduğumuz günlerde bize dikkatimizi dağıtacak, acılarımızı hafifletecek bir dizi film ve kitap önerisinde bulundu. Bir yaşam koçu acılardan kurtulmak için yapılması gerekenleri listeledi, doğada yürümek ve derin nefesler alarak içe dönmemizi ve yaşamı hiç olmadığı kadar sevmemizi nasihat etti. Kimi psikologlar travmalarla başa çıkmak adına yakınlarıyla uzun uzun konuşmaktan kaçınmamaları ve güvenlik hislerini tatmin edecek alanlara geçmelerini salık verdi ailesini, komşusunu kaybetmiş veya henüz enkaz altından çıkarmakla uğraşan insanlara. Televizyonlarda dayanışma için toplanan yardım şovları adeta bir eğlence programı havasında açık arttırma usulü yaşanırken kimi utançtan yerin dibine geçerken kimisi o ekibin içinde olabilmek için çaba sarf etti. Elbette kapitalizmin erozyonuna uğrayan ruhlarımızda erdem kavramı, Aristo’nun vaktiyle insanın sürekli mutluluğu için gerekli görüp tavsiye ettikleriyle örtüşmüyor artık. Ya da pek çoğu için en azından. Hayatın karşımıza çıkardığı acıları kişisel gelişimimiz ve daha güçlü bir kişilik inşa edebilmek için dönüştürebilme olanağını değerlendiren uzmanlar giderek azalır veya rağbet görmezken acılardan kaçmayı, onları bastırmayı, tamamen silmeyi asla bir daha acıyla yüz yüze gelmemeyi vadeden uzmanlarsa mantar gibi bitiyor her an. Toplumda sınıfların gittikçe daha kalın çizgilerle belirlenip eşitsizliğin giderek büyüdüğü bir ortamda egemen üst sınıf mensubu bir kimsenin toplumun geneli için ortaya attığı tezlerin neredeyse tümü bu muazzam eşitsiz koşulları dikkate almadan üretilmiş empatiden ve hakikatten uzak önermeler oluyor ne yazık ki. Peki şart mıdır herkesin birbirinin acısını sevincini içtenlikle hissedip dayanışma içine girmesi? Elbette değildir. Hatta hiç değildir eğer ortaya çıkan veya çıkacak olan tavsiye samimiyetten uzak, işlevsiz ve dokunması beklenen kitleleri daha da yaralayacak potansiyele sahip ise.
Toplumsal ve bireysel iyileşmenin en hakiki ve öncelikli aksiyonu kitleler arasındaki eşitsizliğin özellikle gelir ve adalet alanlarında yaşanan eşitsizliğin sona erdirilmesi olacaktır. Bunun da tek yolu sosyalizmdir. Ancak eşit bir toplum birbirine hakiki anlamda dokunan aksiyonlar içinde olabilir. İşte o zaman sadaka değil gerçek dayanışmanın vuku bulduğu bir hakikate tanıklık ederiz.
*Eudaimonia; akıl ve erdemden bağımsız olmayan sürekli mutluluk hali.
Pain that teaches, Unequeal Happiness
Kierkegaard believed that pain and suffering are an inevitable part of the human experience and can lead to personal growth and deeper self-understanding. He argued that we should not try to avoid or avoid pain but instead embrace it and use it as an opportunity for spiritual and emotional growth.
On the other hand, Aristotle argued that happiness is life's ultimate goal. He believed that happiness, or *eudaimonia, is achieved by living a virtuous life and realizing his potential as a human being. For Aristotle, happiness was not a temporary sense of pleasure or satisfaction but a long-term state achieved by living a virtuous and perfect life. So what was this state of being ethical? Aristotle divided righteous life into three parts. Intellectual virtues such as wisdom, understanding, and practical skills. Moral virtues such as courage, justice, generosity and kindness. Social virtues such as friendship, community, and cooperation. He also says all these can be developed by applying them in life and becoming a habit. By cultivating these virtues, one can live a fulfilling and meaningful life that leads to eudaimonia.
Now, let's leave aside the philosophers who shed light on us from the past with their theories and illuminate our window of thought; let's come to the present and evaluate some examples from our daily lives in the light of these philosophical thoughts. Think about the recent earthquake that we experienced and was forgotten in the shadow of the elections when it was about to turn into a real social trauma. In a natural event where thousands of people can survive with minor injuries or fewer losses, we have suffered a significant loss, the number of which has not yet been clearly explained. Most people died under the millions of houses falling apart like paper because the aid did not arrive in time. Cities were demolished along with their history. While these sequential disasters were taking place, some of us were far from the earthquake zone, and even though we did not lose any relatives, we mobilized through NGOs and associations to help from where we were. Except for those busy working day and night, some volunteers went to the earthquake area to take humanitarian aid as soon as they got the news. Among these volunteers, some had training in first aid and earthquakes, as well as those who showed solidarity by cooking and setting up tents and those who went to provide psychological support to children. Some of us could not sleep at night, the place where we slept sank, the food we ate did not pass through our throat, he could neither stay where he was nor go there, and we felt the pain of this deeply.
At that time, a newspaper columnist suggested a series of movies and books that would distract us and ease our pain when we were at the height of social pain. A life coach listed the things to do to get rid of pain and advised us to walk in nature, take deep breaths, turn inward, and love life more than ever before. To cope with traumas, some psychologists advise people not to avoid talking for a long time with their relatives and to move to areas that will satisfy their sense of security, to people who have lost their family or neighbour or are just dealing with getting them out of the rubble. While charity shows gathered for solidarity on television were auctioned in the air of an entertainment program, some went to the ground out of embarrassment. In contrast, others made an effort to be in that team. Of course, the concept of virtue in our souls, eroded by capitalism, no longer coincides with what Aristotle once recommended as necessary for human happiness. Or at least for many. Experts who evaluate the possibility of transforming the pain that life brings us for our personal development and to build a more assertive personality are becoming less and less popular, while experts who promise to escape from pain, suppress it, completely erase it, and never face the pain again, bloom like mushrooms at any moment. In an environment where classes in society are defined with thicker lines and inequality grows, almost all of the arguments made by a member of the ruling upper class for the community, in general, are, unfortunately, propositions far from empathy and truth, produced without considering these enormous unequal conditions. So, is it necessary for everyone to feel each other's pain and joy sincerely and to show solidarity? Of course not. Not at all, if the advice that has emerged or will come out is far from sincere, dysfunctional and has the potential to injure the masses further it is expected to touch.
The most simple and primary action of social and individual improvement will be to end the inequality between the masses, especially in income and justice. Socialism is the only way. Only an equal society can take actions that touch each other realistically. That's when we witness a truth in which real solidarity, not charity, occurs.
*Eudaimonia; a state of perpetual happiness not independent of reason and virtue.
Pınar hanım aşağıdaki linkte Selçuk Uygur faşistinin yapmış olduğu ilk sözde çevirinin intihal olduğunu ispat eden bir makale var, zamanınız olursa okursunuz.
Selçuk Uygur, sahtekardır!
https://view.publitas.com/p222-14472/selcukuygur_turkce/page/1